Black Swan ve Dorian Gray'in Portresi


Her ne kadar Black Swan ve Dorian Grey'in Portresi ana tema olarak birbirlerinden farklı konuları işliyor olsalar da hikayeler birbirleriyle paralellikler içeriyor. İlk bakışta bu paralellik, ana karakterlerin karanlık yanlarını öldürdükleri an aslında kendilerini öldürmüş olmaları gibi gözüküyor olsa da bana göre durum bundan biraz daha fazlası gibi. Gelin bu paralellikleri hep beraber ele alalım.

Bu arada unutmadan söyleyeyim: Bu yazıda hem Black Swan hem de Dorian Gray'in Portresi hakkında hem spoiler hem de filmi izlemeyip kitabı okumayanların anlayamayacağı kısımlar bulunmakta.


Öncelikle ana karakterleri ele alalım. İlk olarak Black Swan'ın ana karakteri Nina Sayers ile başlamak istiyorum. Kısaca özet geçmek gerekirse Nina, Kuğu Gölü Balesi'nde Beyaz Kuğu'yu canlandıracakken yönetmenin karar değişikliği sonucu Beyaz Kuğu'ya ek olarak Siyah Kuğu'yu da canlandırmak zorunda kalıyor. Nina'nın küçüklüğünden gelen mükemmellik takıntısı ise Siyah Kuğu'yu canlandırırken önüne çıkan en büyük engel çünkü Nina her ne kadar teknik olarak kusursuz olsa da Siyah Kuğu'yu kusursuz canlandırabilmek için dansına katacağı duygunun da kusursuz olması gerekmekte. Siyah Kuğu ise Nina'nın olmadığı her şey olarak karşımıza çıkıyor. Baştan çıkarıcılığın, şehvetin ve karanlığın sembolü. Nina ise henüz hayatında bir kez dahi olsun masütrbasyon yapmamış, muhtemelen hiçbir erkekle çıkmamış ve 20'li yaşlarının ortalarında olmasına hala annesinin güvenli ve konforlu (!) evinde yaşamakta. Filmde Nina'nın Siyah Kuğu'yu daha iyi canlandırma uğruna kendini karanlığına bırakışın ve bu yolda geçirdiği psikolojik bunalımları izliyoruz.


Oscar Wilde'ın kariyeri boyunca yazdığı tek roman olan Dorian Gray'in postresinde ise karşımıza genç, yakışıklı ve sosyetik kesimin istediği bütün beyefendi özelliklere sahip olan Dorian Gray çıkıyor. Sanırım portresi ve Dorian arasındaki ilişkiyi kitaptan gelecek olan tek bir cümle açıklamaya yetecektir:
Güzelliği ölmeyen her şeyi kıskanıyorum! Yaptığın portremi kıskanıyorum! Benim yitirecegim şey onda niye kalsın? Her geçen dakika, ona bir şey ekliyor. Ah! bunun tam tersi olsa! Resim değişse de ben hep olduğum gibi kalsam!
Kitap boyunca Dorian'ın korkusu yaşlanmak gibi gözüküyor olsa da işin aslı şu anki genç halinin cazibesini zamanla yitirmektir. Mükemmel görünmek onun hayattaki en büyük motivasyon kaynağıdır ve ne zamanki Basil onun portresini yapar işte o zaman Dorian'ın kalbindeki en büyük karanlık somutlaşmış bir hale bürünür. Hayatta isteyip elde edemeyeceği hiçbir şey olmayan, genç, yakışıklı ve zengin bir beyefendi; kıskançlığı yine kendisinde bulur. İsteğinin sonunda kabul olması ve yaşlananın kendisi değil de portresi olması onu gittikçe daha da kötü ve çevresi tarafından sevilmeyen bir insan haline getirir.

Tabi ki karakterlerin ölüm şekli de yine bu karanlıklarını öldürdükleri an veya daha doğru bir deyişle öldürdüklerini sandıkları an gerçekleşiyor. Dorian, Basil'i öldürürken kullandığı bıçağı hınçla portreye saplar. Ve bunu yapar yapmaz da yere yığılır. Portredeki yüz artık gençleşmiştir ve yere düşen Dorian gençlik cazibesinden uzak, kırışık bir ihtiyardır. Bütün kötülüklerin sorumlusu olarak gördüğü o portre, Dorian'ın olduğunu düşündüğü şeyin yanına bile yaklaşamamıştır fakat Dorian'ın içinde bulunduğu o psikolojik durumu, genç ve mükemmel görünme takıntısı onu uçuruma sürüklemiştir ve işte tam karanlığını öldürdüğünü düşündüğü o an aslında kendisini öldürmüştür.


Black Swan'da ise Nina'nın portresi olma görevini üstlenen karakterimiz, Lily. Lily, Nina'nın mükemmel bir siyah kuğu olmak için ihtiyacı olan her şeye sahiptir. Nina'nın tekniğe olan bağlılığı dansının doğallığının önüne geçmektedir, Lily ise kusursuz baleyi kusurlu tekniğinde bulur. Nina, hala annesinin evinde peluş oyuncakları ile yaşamaktadır Lily ise bütün yetişkin fantezileri tecrübe etmiştir. Fakat Lily'nin filmdeki işlevini netleştirmek için üzerinde durmam gereken bir kısım var: Gerçek Lily, Nina için yer yer akıl hocası görevi görüyor olsa da Nina'nın kafasında halisünasyon olarak gördüğü Lily, tamamen Nina'nın kıskanç iç dünyasının şizofrenik yansımasıdır. Zaten bu halisünasyon olan Lily'yi çoğu zaman Nina'nın suratına sahip bir şekilde görürüz. O, Nina'nın içten içe her zaman olmak istediği ama baskıcı annesi ve yetiştirilme tarzından dolayı asla olamadığı insandır. Ve Nina, her ne kadar mükemmel siyah kuğu olmak için geçirmesi gereken değişimin farkında olsa da içindeki kaygı Lily'nin onun rolünü çalmaya çalıştığına dair halüsinasyonlar üretir. Kuliste ettikleri hayali kavgada Nina, Lily'yi daha doğrusu karanlık yanını öldürdüğünü görmüş olsa da Lily'ye sapladığı cam, dansın sonlarına doğru onun karnından çıkar. Ve tam da beyaz kuğunun intihar ettiği kısımda Nina da ölmüştür artık. Tabi ki burada Dorian ve Nina'nın hikayeleri biraz da olsa ayrılıyorlar çünkü Dorian asla karanlığıyla yüzleşememişti. Nina ise kendini öldürerek yapmış olsa da sonunda onunla bir birlik oluşturabildi. Thomas, Nina düşmüşken onun yanına gittiğinde Nina'nın dediği şu sözler geçirmiş olduğu değişimi kanıtlar nitelikte.
Yani anlayacağınız Nina, ölmeden önce karanlığıyla geçişi sağladı ve ölümü ona mükemmelliği de getirdiği için buna bir nevi bir zafer de diyebiliriz. Dorian ise ilk başta yaşlanmayarak kazandığını düşünse de genç halinin bile ona hiçbir anlam ifade etmemesinden sonra hayattaki en büyük motivasyonunu kaybediyor.

Ve tabi ki karakterlerimizin mentorları. Dorian Gray'in Portresi'nde Lord Henry (ki karakter, Oscar Wilde'ın kendini kitaba empoze edişidir.) aforizmaları ile Dorian'ın içindeki onun bile farkında olmadığı dürtüleri açığa çıkarmıştı. Dorian'ın sonrasında bürüneceği depresif psikolojinin en büyük mimarları Basil ile beraber Lord Henry'dir. Özellikle kitapta bu durum Oscar Wilde'ın psikanalizleri ile beraber ince ince işlendikçe karakter tahlilini daha iyi yapabiliyoruz. Şimdi sizlerle Dorian'ın karakterinde büyük etkisi olduğunu düşündüğüm Lord Henry sözlerinin birkaçını paylaşacağım:
...Kimmiş o insan mantıklı hayvandır diyen? İnsanın şimdiye kadar yapılmış en ham tarifi bu. İnsan şudur, budur ama hiç de mantıklı değildir...
 Sadakat konusunda ne çok yaygara yapıyor insanlar!" diye haykırdı Lord Henry. "Aşk bile salt fizyolojik bir hadiseyken; özgür irademizle hiçbir ilgisi yokken... Gençler sadık olmak ister, olamazlar; yaşlılar sadakatsizlik etmek ister, edemezler. Bütün mesele bu.
 İnsanlar en çok kendilerine lazım olan şeyleri başkalarına vermeye pek meraklıdır,” dedi Lord Henry gülümseyerek. “Cömertliğin son noktası diyorum ben buna.
 “İnsanlar mutlu evlilik konusunda nasıl da saçmalarlar!” dedi. “Bir erkek herhangi bir kadınla mutlu olabilir, yeter ki onu sevmesin.”
 Sıradaki ise Dorian'dan geliyor:
Kişi güzelliğini yitirince her şeyi yitirmiş oluyor. Senin çizdiğin portre bunu öğretti bana. Lord Henry Wotton yüzde yüz haklı. Sahip olunmaya değer tek şey gençliktir. İhtiyarlamaya başladığım zaman kendimi öldüreceğim. 

Ve daha buraya ekleyemeyeceğim bir çok sözü ve Dorian'a önerdiği kitabıyla Lord Henry, onun ruhunun en derin noktalarına kadar bir yolculuk yapıyor. Black Swan da ise bu görev 3 farklı kişi tarafından üstleniliyor. Lily, Thomas ve Erica (Nina'nın annesi). Erica'nın yaptıkları daha çok aşırı kontrolcü davranışlarıyla Nina'nın kendini keşfetmesine ve siyah kuğu olmasına engel olan türlerden. Yer yer film boyunca kızına istediklerini yaptırabilmek için onu manipüle ettiğine bile şahitlik ediyoruz. Fakat bunun sonu Nina'nın Erica'yı yaralama pahasına bile olsa gösteri günü o dansa gitmesiyle son buluyor. Aslına bakarsak yönetmek, Erica'nın başına gelenlerle baskıcı anne babaların sonunu da bize göstermeye çalışmış. Ayrıca ironik bir şekilde Dorian Gray'in Portresi'nde Nina ile annesinin ilişkisini anlatan çok güzel bir cümle bulunuyor:
Çocuklar, ebeveynlerini severek yola başlarlar; büyüdükçe onları yargılarlar ve bazen onları affederler.
İşin özü o ki Erica her ne kadar ilk başta Nina'nın Siyah Kuğu olmasının önüne taş koyan bir karakter gibi gözükse de onun önüne koyduğu engeller Siyah Kuğu'ya giden yolda Nina'yı daha da dizginledi.


Bir diğer karakter Thomas ise Nina'nın asıl potansiyelinin farkında olan ve onun sanatsal vizyonuna yeni bir ışık getirmek doğrultusunda (tabi ki amacı sadece bu değil) onu her daim zorlayan bir insan. Ona kontrolün mükemmeliği getirmedeğini, ruhunun en derin kısımlarına inemeden asla mükemmel bir dansçı olamayacağını öğretmeye çıktığı bu yolda gerek psikolojik gerek cinsel yolları denemekten kaçınmıyor. Nina'nın güçsüz yapısını kırmasındaki en büyük etken Thomas'tır. Thomas ile Nina ilişkisi yer yer Dorian ve Henry'nin ilişkileriyle birebir örtüşüyor. Zira Nina her ne kadar Thomas'a kendini kanıtlamak ve onun 'küçük prenses'i olmak istese de yer yer kendini yetersiz hissettirdiği için ondan irite oluyordu. Dorian'ın da kitapta Henry'nin bilmediği her şeyi yüzüne vurduğunu ve bu yüzden onu sevmediğini dile getirdiği bir kısım vardı.



Lily ise daha önce de dediğim gibi Nina'nın içten içe olmak istediği kişinin somut hali. Nina'yı oyuncak tavşanlarıyla pembe odasında oynayan kızdan siyah kuğu olmasına kadar götürecek birçok şey yaşamasına vesile oluyor. Zaten fark ettiyseniz filmde çoğu zaman Lily'yi siyah, Nina'yı ise beyaz giyinmiş biçimde görürüz. Ayrıca Nina'nın sırtını kaşıdığı her anın Lily'nin ona normalde yapmayacağı şeyler yaptırdığı anlara denk gelmesi de bir tesadüf değil. Yönetmenin bu gibi küçük detayları, karakterlerin arasındaki dualist yaklaşımı biraz daha netleştiriyor.


Bu iki eserin paralellikleri benim için bu kadardı. Sizin de ikisi arasında benzer bulduğunuz kısımlar varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayı. En sevdiğim kitap olan Dorian Gray'in Portresi ve geçtiğimiz aylarda ilk kez izleyip çok sevdiğim Black Swan'ın paralellikleri ile ilgili bir yazı yazmayı da uzun zamandır istiyordum. Ayrıca şunu da eklemeden geçemeyeceğim ki son Darren Aronofsky'nin filmlerini izlemekten büyük keyif alıyorum. Bundan önce izlediğim filmi Requiem for a Dream de en az Black Swan kadar başarılıydı. Eğer bir gün yönetmenler bazında filmleri inceleyeceğim yazılar yazarsam açılışı onunla yapacağım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Rick and Morty Sevdamız

The Truman Show ve Alegorizm

MY TOP 75 ALBUMS OF ALL TIME