Lisenin Karanlık Yanı


Lise, tam anlamıyla bir kafes gibi. Henüz kendini yeni tanımaya başladığın ve kişiliğinin yeni yeni şekillendiği yıllarda bu dönemi özgürce yaşayamamak ve zamanla kendinden ziyade başkalarından görüp de onlardan özendiğin kişiye dönüştüğünü fark etmek, insanın içinde büyük bir boşluk bırakıyor.

Hayatımız boyunca özgürlüğe belki de en çok ihtiyacımızın olduğu anda okul, dersler, aile baskısı, akran zorbalığı ve daha birçok etkenden ötürü buna sahip olamıyoruz. Bir lise öğrencisi olarak hayatımın başka hiçbir döneminde kendimi bir yere ait hissetme isteğini bu kadar yoğun yaşamadığımı söyleyebilirim. Özellikle bu dönemlerde yalnızlıktan korkuyor insan. Ama bana sorarsanız biraz da yalnız kalıp kendimizi dinlemeye çok ihtiyacımız var. Sanki çevremizdeki bütün insanlar, beynimizin içinde bulundurduğu fikirlerin duyulmasını önlemek için oluşturduğu yalıtım duvarı gibi. Olduğumuz kişi bize her zaman yanlış geliyor ve sürekli onu düzeltme çabası içerisindeyiz. Aynı zamanda bizimle aynı fikirde olmayan kişilerin bir çoğuna da üstten bakıyoruz. Anlayacağınız ortada saçma sapan bir ikilem var. Ama bunu yaparken, kendimizi ortamdan ortama sürüklerken asıl benliğimizi ne kadar yalnız bıraktığımızın farkında mıyız acaba?


Özellikle sosyal medyanın oldukça yaygınlaştığı bu günlerde (ki muhtemelen bunu 5-10 yıl sonra birisi okusa bu zamanlar sosyal medyanın o kadar da yaygın olmadığını düşünür) sürekli önümüze rol modeller sürülüyor. Bu rol modeller her zaman ulaşamayacağımız kişiler arasından olurlar. Sex & The City'nin bir bölümünden hatırlıyorum. Samatha, Smith'e demişti ki 'Gençlere asla sahip olamayacakları şeyler göster ki onlar da peşinden sürüklensin.' İşte durum tam olarak bu. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza asla sahip olamayacağımız hayatlar ve olmayacağımız kişiler çıkıyor. Ama bunlardan kurtulma vakti geldi artık. Şu dünyada o insanlar her zaman gelip geçici olarak hayatımızda yer edinecek fakat doğumdan ölüme kadar her zaman maruz kalacağımız biri varsa o da kendimiz.


Yukarıda bahsettiğim akran zorbalığı meselesini biraz daha açmak istiyorum. Bu zamanlar da insan öyle kör oluyor ki, başkalarını kendi hayatını zorlaştırmakla suçlarken aslında çevresindeki insanlara kurduğu baskıyı göremeyebiliyor. Yine hayatımda, lise dönemimde hissettiğim sürü psikolojisini şu ana kadar başka hiçbir zaman hissetmemiştim. Hem başkalarına özenerek hepimiz tek düze insanlar haline geliyoruz hem de bizden farklı olanları dışlayarak onları da özentiliğe itiyoruz. Yani, arkadaş çevresi tarafından mağdur bırakıldığını düşünen insanlar çuvaldızı biraz da kendine batırmalı. Birini özür dilemeye ikna etmekten daha da zor olan bir şey varsa o da kişinin özür dilemesi gerektiğini anlaması değil mi zaten?

Bu yazıyı çok dolduğum bir anda yazdım ve duygularımı burada anlatabilmek bir nebze de olsun iyi geldi. Lise hayatı gerçekten de çok zor fakat bunu daha iyi bir hale getirecek potansiyeli içimizde görüyorum. Ve yazının bitiminde de herkese iyi lise hayatları diliyorum. Sağlıcakla kalın, kendinizle kalın...


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Rick and Morty Sevdamız

The Truman Show ve Alegorizm

MY TOP 75 ALBUMS OF ALL TIME